Sodexo Türkiye CEO'su Ahmet Zeytinoğlu: Sodexo Gibi İnsan Odaklı Bir Firmada Olduğum İçin Şanslıyım
1966 yılında kurulan Sodexo, yaklaşık 450 bin çalışanı ile uluslararası bir firma olarak faaliyetlerine devam ediyor. Ülkemizdeki faaliyetlerine ise 1992 yılında başlamış. 32 yıllık bu sürenin 10 yılında şirketin başında olan Ahmet Zeytinoğlu, makine mühendisi olarak başladığı iş yaşamını üretim, perakende, hızlı tüketim sektörlerinde devam ettirirken 2014 yılında Sodexo’ya katılarak şirketin başarılı çalışmalarına katkı sağlamış. Sodexo’nun insan odaklı bir firma olduğunu ve kendisini bu firmanın bir parçası olarak hissetmesinde bu yaklaşımın önemli bir paya sahip olduğunu ifade eden Sodexo Türkiye CEO’su Ahmet Zeytinoğlu, ile insana dokunan tesis yönetimi sektörünü incelediklerini konuştuk.
Sodexo’nun çalışmalarında farklı kalan yapısı ile ilgili sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?
Sodexo, kurucusunun da vizyonu çerçevesinde çalışanları aile olarak gören ve bunu hissettiren bir şirket. Biz burada büyüme derken bile maddi anlamda değil, şirketin sosyal bir merdiven, sosyal bir asansör olarak kurulması ve büyümesini de bu yönde yapmasından bahsediyoruz. Bunu yıllar önce Sodexo’nun kurucusunu satın Pierre Bellon ile tanıştığımda kendi ağzından da dinleme şansım olmuştu. Dedi ki ben 1986 yılında Fransa’nın en zengin 3 kişisinden biriydim. Para benim için sorun değil. Ben Sodexo’yu öyle bir büyüme stratejisi üzerine kurdum ki, Sodexo büyüdükçe şirkette çalışan insanların da sosyal olarak gelişimi de sağlansın.
Mesela bir tane bulaşıkçı ile başladık. Bulaşıkçı aşçı olacak, Aşçı başı, işletme şefi olacak. İşletme şefi, işletme müdürü olacak. Direktör CEO olacak. Böylelikle çalışanın şartları ve sosyal ve maddi şartları gelişecek.
Gerçekten de, Sodexo Globalde 35-40 senedir çalışan insanlar var. Bizde de durum tam aynı; Türkiye’de kurulduğumuz 1992’den 1993’ten beri bizimle çalışan arkadaşlarımız var. Bu çok mutluluk verici.
Sektör bu açıdan zor bir sektör mü?
Sektörün, çalışanların memnuniyet oranı, ortalama olarak yüzde 40-45’lerdedir. Bizde ise bu oran yüzde 76,6. Ben Sodexo’da ilk başladığım ilk ay, Global CEO’muz ile görüşme şansım oldu.
Sohbetimiz sırasında bana iki tavsiyede bulundu. Birincisi ‘Şeffaf ol, yalnız değilsin, problemin sana büyük gözükebilir, bizimle paylaşırsan küçülür, biz bir aileyiz’ dedi. İkincisi ise ‘Sodexo büyük bir aile, senin de uzun dönemli çalışma isteğin varsa dostlar edin’ dedi. Bu şirket kültürünü yaşattığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Bir derdimiz olduğunda çözüm için şirkette mutlaka birini bulabiliyorsun. Biz de Türkiye’de aynı politikayı her noktada uyguluyoruz.
Diğer taraftan, kadın erkek eşitliği bizde çok önemlidir. Kadınlar Sodexo’da daha eşittir. Kadın çalışan oranımızı son 10 yılda yüzde 30’lardan yüzde 48’e çıkardık. Bu konuyla ilgili sosyal sorumluluk projelerine de önem veriyoruz. Sektördeki kadın aşçı sayısını artırmak üzere yola çıktık ve Gelecek Atölyeleri projesini hayata geçirdik. Bugüne kadar 3 bin 500 kız öğrenciye destek olduk.
Aidiyet hissedilen bir şirkette olmak oldukça anlamlı, diğer taraftan şirketin işleyişiyle ilgili hususlar gündeme gelmiyor mu?
Onları zaten yapıyoruz. Şirket son 10 senede yaklaşık 5 kat büyüdü. Yaptığımız işi iyi yapıyoruz. Müşteriye doğru anlatıyoruz ve hep sahadayız. Mesela ben bile ayda 5000 km yolculuk yapıyorum. Bu hem müşteriye, hem de çalışana ciddi güven sağlıyor. Markamız çok değerli bir marka. Bunun bilinciyle çalışıyoruz.
Sektörünüz ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu andaki piyasanın yüzde 50’si outsourced. Sektör büyüklüğü 10 milyar dolar olarak ifade edilebilir. Türkiye’de herkes bizi yemek kartı ile biliyor. Ama o firma Pluxee oldu. Şu anda tamamen ayrıyız.
Bu çerçevede siz neler yapıyorsunuz derseniz; toplu yemek, teknik bakım, resepsiyon, arıtma, temizlik ve bina yönetimi başta olmak üzere yaklaşık 100 hizmet veriyoruz.
Müşterilerin bu hizmetleri tek bir yerden alabilmeleri onlara çok büyük bir avantaj sağlıyor. Mesela 10 tane değişik hizmete ihtiyacınız var. O 10 tane ihtiyaç için 3 tane teklif almanız lazım. Bu 30 tane teklif demek. Biz 30 tane teklifi tek teklifle müşterimizin önüne koyabiliyoruz. Bir de şöyle bir şey var. İşletmelerde kesişim alanları çok fazla. Mesela mutfağın temizliğini kim yapacak? Temizlik firması mı yapacak? Mutfak elemanları mı yapacak? Ya da resepsiyon ve bazı işletmelerde resepsiyona görevi veriyor. Temizlikçileri de takip et görev veriyor. Bunun gibi birçok durum var. Biz bir tane muhatapla her şeyi sunuyoruz.
Sizi sektörde rakiplerinizden dışarıda ayrıştıran şey nedir?
Gerçek hizmet açısından, gerçek lezzet ve menüler açısından gerçekten de sosyal sorumluluk projelerimiz açısından ayrıştığımızı söyleyebilirim. Sosyal sorumluluk projelerimize ve sürdürülebilirlik çalışmalarına çok önem veriyoruz. Sürdürülebilirlik çalışmalarını bir bütünle yapmak çok önemli. Biz bu konuda teknolojiyi kullanıyoruz. Yani bizim bir mutfağa girdiğiniz anda bir tane programımız var. Oradan dataları aldığınız anda mutfakta bir yılda harcanmış ne kadar karbon ayak izi var görebiliyorsunuz.
Sizin yerinde hizmet verdiğinizi söyleyebilir miyiz?
Söyleyebiliriz, biz ihale sonrası yerinde üretim için gerekli her temini edindikten sonra gerekli ekipmanları varsa kullanıyoruz yoksa onları da temin ederek hizmet vermeye başlıyoruz. Yani taşıma yemek yapmıyoruz. Çünkü hem lezzet açısından hem kalite açısından bu yaklaşımımız çok iyi. Müşteri bir defa hangi ürünü kullandığımı 7 gün 24 saat gelip denetleyebiliyor. Bir de ben müşteriye özel üretim yapıyorum.
Bu işin ana gövdesi yemek diyebilir miyiz?
Yüzde 65’inin yemek hizmeti, yüzde 30 bina yönetimi, yüzde 5 ise teknik bakım hizmeti söyleyebilirim.
Sektörde yeni hizmet alanları ortaya çıkıyor mu?
Dünyada özellikle yaşlı bakımı ihtiyacı var. Avrupa ülkeleri ortalama gayrisafi milli hasılasının ciddi bir oranını bu alana ayırıyor. Biz Sodexo olarak bu hizmeti veriyoruz. Ama Türkiye’de başlamadık. Avrupa’da varız, Amerika’da varız, İspanya’da çok güçlüyüz, İtalya’da çok güçlüyüz. Türkiye’deki yaşlı oranı hızlı bir şekilde artmaya başladı. Türkiye’de de yakın zamanda veya orta vadede mutlaka girmek gerekiyor.
Çünkü çok büyük bir ihtiyaç var. Şimdi ortalama Avrupa ülkesinin gayrisafi milli hasılasının yüzde 9’unu, yaşlı bakımına harcıyor. Biz de önümüzdeki dönem yaşlı bir nüfus bekliyor. Türkiye’de de şu anda öyle bir ihtiyaç var.
Sektörü değerlendirirken ülkeden ülkeye farklılıklar konusunda birkaç şey aktarmak ister misiniz?
Ülkeden ülkeye şöyle değişiklikler oluyor. Mesela Türkiye’deki menü ve gastronominin Avrupa’nın toplamından fazla olduğunu biliyoruz. Bizde Akdeniz mutfağı var, Ege var, Karadeniz var, Mardin var, Antakya var, Antep var. Bunların bir tanesini aldığınız zaman ortalama bir Avrupa’daki ülkeden çok daha fazla çeşit olduğunu görürsünüz. Osmanlı mutfağı var. Sivas mutfağı var. Kastamonu mutfağı var. Kars mutfağı var. Dolayısıyla bence Türkiye’de bu işi yapmak çok daha uzmanlık istiyor. Avrupa’da ise daha çok perakende hizmet var.
Temizlik alanında da hizmet kalitesinin ülkede hızla arttığına şahit oluyoruz. Konu ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Hizmet kalitesi arttığı gibi, verimli bir şekilde bu hizmetlerin verildiğinden de bahsedebiliriz. Şirket olarak bu hizmeti verirken verilerden yararlanarak hangi alanın ne kadar sürede temizlenmesi ve nasıl temizlenmesi gerektiğine karar verebiliyoruz. Bu da müşterinin ihtiyaçlarını doğru şekilde sağlamamızı sağlıyor.